24 Temmuz 2010 Cumartesi

FISILTI


Öyle bir şey fısılda ki kulağıma,
Yazdığım her satırın,
Güvercin olup sana uçtuğunu,
Yüreğinde küçücük de olsa,
Bir yere konduğunu,
Anlayayım.

Öyle bir şey fısılda ki kulağıma,
Belki şimdi,
Belki burada değil ama,
Başka bir yer,
Ve başka bir zamanda,
Kalplerimizin beraber olduğuna,
İnanayım.

BİR YER


Kalbiminin içerisinde,
Bildiğim bir yer var,
Gözlerden sözlerden uzak...
Ne zaman istersen gelebilir,
İstediğin kadar kalabilir,
Hatta hiç gitmeyebilirsin.

SAHİBİNDEN SATILIK HAYALLER


Çok isteyipte yaşayamadığım, gün yüzü görmemiş, masumiyetini, saflığını kaybetmemiş hayallerim değerinin çok ama çok altında satılıktır.

22 Temmuz 2010 Perşembe

SENİ YAŞAMAK

Seninleyken mi,
Yoksa sensiz mi,
Seni daha çok yaşıyorum,
İnan hiç bilmiyorum.
Çünkü bu gözler,
Seninleyken yalnızca seni,
Sen yokken,
Nereye baksa seni,
Görüyorlar.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

BELLİYDİ

Yalnızca,
Hayallerimde kalıp,
Hayallerimde yaşamanı,
Tercih ederdim.
Çünkü,
O kadar belliydi ki,
Görünce seni,
Deli gibi tutulacağım,
Yalnız seni görüp,
Yalnız seni duyacağım.
O kadar belliydi ki,
Tanıdıkça seni,
Bu sevgiye karşı koyamayacağım,
Yalnız seni düşünüp,
Yalnız seni yaşayacağım.

SENİ SEVMEK

Hiçbir zaman,
Edilemeyecek sohbetlerle mutlu olmak,
Hiçbir zaman,
Yapılamayacak yürüyüşlerde hayal kurmak,
Ya da,
Hiçbir zaman,
Seyredilemeyecek filmlerle,
Kah gülmek, kah üzülmek,
Sanırım seni sevmek,
Tam da böyle bir şey.
Yani,
Asla yaşanamayacağı hayal etmek,
Asla olamayacağı istemek,
Ve sen,
Hiç yanımda yokken,
Ve hiçbir zaman da olamayacakken,
Seni çok,
Ama çok özlemek.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

FİLM GİBİ


Bildik bir hikayenin,
Bildik mekanlarda geçtiği,
Azca beyazı çokca siyah olan,
Bir film gibi hayatım.
Ne seyredeni heyecanlandırıyor,
Ne de merak uyandırıyor.
Yalnızca bu tekdüzeliğiyle,
Oynayanı çok yoruyor.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

EN SEVDİĞİM DUA


Allahım, değiştirebileceğim şeyler için değiştirme cesareti ver, değiştiremeyeceğim şeyler için ise kabullenme gücü. ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilmek için de bilgelik ver. (Mr. Brooks filminden)

11 Temmuz 2010 Pazar

HAYALLERİMİ SÜSLEYEN BEN

HEPİMİZ HIRSIZIZ!



“Hepimiz şuyuz.” “Hepimiz buyuz.” Diye moda bir deyim var ya. Sanırım bu internet yüzünden HEPİMİZ HIRSIZIZ!

Utanmadan, sıkılmadan binlerce insanın geçimini sağladığı şarkıları, filmleri hiçbir bedel ödemeden internetten indiriyor, izliyoruz. Kısaca hırsızlık yapıyoruz. Hadi biz birey olarak insanlığımıza yakıştırıp bu hırsızlığa ortak oluyoruz. Peki ya şirketlere ne demeli? Onlar da hırsızlığı finanse ediyor, filmleri, şarkıları daha da bir güzel çalmaları için bu internet sitelerine reklam veriyorlar.

E hadi biz bireyler olarak da, şirketler olarak da hırsızlığı seviyor, hem yapıyor hem de destekliyoruz. Ya devlet ne yapıyor? Devlet de internet sitelerinin kapatılmasına dair herhangi bir mahkeme kararı olmadan gözünün önünde hergün her an yapılan bu hırsızlığa sadece seyirci kalıyor.

Yazıklar olsun hepimize.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

İSTİFAMIN KABULÜNÜ


Eski işyerime başka bir açıklama yapmamış, özel sebeplerden diye sunmuştum istifamı. Aslında gönlümden geçen, olduğu gibi yazmaktı içimden geçenleri, o özel diye özetlediğim sebepleri.

İşte yazmadığım o sebeplerim;

* Nankör yerine ramkör, referans yerine frekans, promosyon yerine kıramasyon, Euro yerine curo kelimelerinin kullanıldığı, anlayamadığım asla da anlayamayacağım bir dilin kullanılıyor olması.

* Çok işim varken ve bu her halimden belli oluyorken, nezaketen sorduğum “Bir çay daha içer misiniz?” sorusunun müşteriler tarafından “E hadi söyle de içelim.” diye cevaplanması.

* Bilgisayarın fişinin takılı olduğu kontrol edilmeden bozuk diye yetkili servisin çağrılması.

* Güvenlik görevlisinin zırt pırt uyuya kalıp herkesi kapıda bırakması.

* Bana bağlı bir elemanın ayakkabı boyacısından borç para alması, bir de üstüne ödememesi.

* Elemanınız şirket arabasıyla su dağıtımı yapıyor diye, adıma imzasız şikayet mektubu gönderilmesi.

* Cuma günü serbest kıyafet günü olduğu halde kravat takmıyorum diye amirlerimin bozulması.

DÜNYA


Kimselerin göremeyeceği,
Kimselerin duyamayacağı,
Bir dünya yarattım kendime.
Duvarlarının resimlerinle bezendiği,
Sana dair kitapların okunduğu,
Senin için bestelenmiş şarkıların dinlendiği...
Güneş de sensin ay da orada.
Gün seninle doğuyor,
Hayat seninle başlıyor.
Ellerini tutabilmek,
Sana dokunabilmek,
Ve seni seviyorum diyebilmek,
İhtimal olmaktan çıkıp,
Doya doya yaşanıyor.

6 Temmuz 2010 Salı

HİÇ BİTMEYECEK


Bu hiç bitmeyecek.
Kafiyelere takılıp kalmayan,
Mısralar yazmaya,
Kimselerle paylaşmadığı seni,
Kimselere anlatmadığı sevgisini,
Sana anlatmaya,
Hep devam edecek.
Belki görmeyeceksin,
Belki okumayacaksın,
Belki de,
Hiç yokmuş gibi davranacaksın.
Ama bu kalp,
Gördü ya bir kez seni,
Duydu ya bir kez sesini,
Yalnızlığını karşısına alıp,
Sana dair masallar anlatmaya,
Sevgisine dair şarkılar mırıldanmaya,
Hep devam edecek.

2 Temmuz 2010 Cuma

ARTIK KENDİMİ KANDIRACAĞIM

Bir karar verdim. Artık güne kendimi kandırarak başlayacağım.

Ne kadar iyi göründüğümden bahsederken, yüzümdeki yorgunluğu, gözlerimdeki umutsuzluğu görmezden geleceğim.

Bak hayat ne kadar güzel, yaşanacak ne çok şey var diye kendime öğüt verirken, onca olumsuzluğu bilmezden geleceğim.

Her şey çok güzel olacak diye kendimi bir şeylere iterken, bu da olmaz diye ettiğim veryansınları duymazdan geleceğim.

İnadına kendimi kandıracak, inadına hayatımda kötü olan her şeye karşı üç maymunu oynayacağım. Ta ki kendimi hayatın güzel olduğuna inandırana kadar.

RESİM

Hayatım,
Yeniden çizebileceğim,
Bir resim olsaydı keşke.
İlk pişmanlıklarımı,
Sonra hayal kırıklıklarımı,
Silerdim.
Mutsuzlukları, kötülükleri,
Bir sandığa gizler,
Hayallerimden yıldızlar,
Umutlarımdan çiçekler,
Eklerdim.
Suçlamalar olmaz,
Kıskançlıklar yer bulamazdı,
Yeni resmimde.
Sorumluluklarını, zorunluluklarını,
Değil de,
Kendisini sevgisini yaşayan,
Bir ben,
Asla ulaşamasam da beni aydınlatacak,
Hiç dokunamasam da beni ısıtacak,
Güneşim olan,
Bir de sen çizerdim.

GÖZLER KAPALI MI YAŞANMALI?


Gözler kapalı mı yaşanmalı,
Bu ömür?
Kaybetmek kaybolmak korkusuyla,
Hayatın sunduğuna mı
Razı olunmalı?
Hep bir yanın eksikken,
Tammış gibi mi yapmalı?
Aşk bu değilken,
Asla da olamayacakken,
Gözlerini kapatıp,
Aşıkmış gibi mi davranmalı?
Bakmak istediğin yüz,
Duymak istediğin ses,
Uyumak istediğin ten,
Bu değilken
Ve bunun feci şekilde farkındayken,
Gözlerini kapatıp,
Bulmuş gibi mi yaşanmalı?

30 Haziran 2010 Çarşamba

HAYAT

Üç aşağı beş yukarı,
Bir hayat oldu benimkisi,
Hergün aynı olan,
Hep aynı kalan.
Buz üstünde yürümek misali,
Arkadaşlıklardan yorulmuş,
Işıltısız gözlerde umut,
Buruk gülümsemelerde mutluluk,
Aramaktan çoktan vazgeçmiş,
Hesabı kitabı sözlere bırakıp,
Sevgisini hayallerini kalemiyle paylaşan,
İki göz oda arasında dokunup,
Topu topu iki cadde bir sokak,
Arasında dolaşan bir hayat.

RUHUMU KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR

Başıma gelen onca olayın bir mirası oldu bana; ruhumu kaybettim.

Hala eskisi gibi bakıyorum ama, eskisi gibi göremiyorum. Hala eskisi gibi dokunuyorum ama, eskisi gibi hissedemiyorum. Dünya olduğu gibi duruyor da, ben eski ben değilim.

Beni ben yapan, bana o enerjiyi, o neşeyi veren bir şeyler kayboldu, eksildi içimden.İşin kötüsü nasıl bulurum onu da bilmiyorum.

Nereye baksam eskileri görüyor, neye dokunsam eskileri hissediyorum. Sanki görülecek yeni bir şeyler, yaşanacak yeni duygular bitmiş tükenmiş gibi. Varsa yoksa eskiler.

Belki bir şeyleri düzeltebilir, belki her şeyi yerli yerine oturtabilirim. Ama eskisi gibi olabilir miyim kestiremiyorum. Ve sürekli eskiyi yaşayıp, eskisi gibi olamamaktan çok korkuyorum.

KENDİMİ ARAMAK

Sadece yağmurun sahiplendiği,
Bir geceydi.
Yıldızların mola verdiği,
Ayın tenezzül dahi etmediği,
Bir gece.

Kendimi arıyordum,
Kaybedipte bulamadığım,
Aynalarda göremediğim,
Kendimi.

Saatlerce dolaştım,
Sesimden başka sesin olmadığı,
Zamanın adeta donduğu,
Issız sokaklarda.
Ama bulamadım.

O kadar çok özlemiştim ki,
Neşemi, heyecanımı, enerjimi,
Kısaca kendimi.
Deli gibi bulmak,
Tekrar kendime kavuşmak,
İstiyordum.
Ama bulamadım.

Sanırım kaybetmemiştim de,
Değmeyecek arkadaşlıklara,
Değmeyecek aşklara,
Kurban etmiştim.
Korkarım bir daha da hiç,
Bulamayacaktım.

29 Haziran 2010 Salı

TERS YÜZ

Ara sıra ters yüz etmeli,
Kendini.
Umutsuzlukların solgunluğunu,
Üzüntülerin yıpranmışlığını,
İçe almalı.
Eskimiş gibi değil de,
Hiç eskimeyecekmiş gibi durmalı.
Sana bakan dost düşman,
Her sonun,
Yeni bir başlangıç,
Her ölümün,
Yeni bir doğum olduğunu,
Anlamalı.

YENİDEN BAŞLAMAK

Çok zor bir şeymiş yeniden başlamak. Hele bir de araya yılları koyup, kaçarcasına uzaklaştığına…Birazda ders niteliğindeymiş. Anlaşılması, hazmedilmesi anlatmasından biraz daha uzun süren cinsinden.

Çok sevdiğim bir işim var. Ama yanlış hesap kitap yapmalar, yanlış insanlara güvenmeler yüzünden tökezlettim ve bir türlü de ayağa kaldıramıyorum. Birde kaçarcasına uzaklaştığım, uzaklaştıkça da çok mutlu olduğum eski işim var.

İşimin böyle hep yatalak bir hasta kıvamında olması, bir türlü rayına oturmaması beni hep başka işler yapmaya onu dışarıdan desteklemeye itti. İyi kötü becerdim bir şeyler ama, yaptığım işler ancak yaz yağmuru misali kısa süren serinlemeler yarattı. Bir türlü o ateşi söndürüp, problemleri halledemedi.

Ben yaptıkça, o olmadıkça, adım adım korktuğum, yapmak istemediğim için hep kaçtığım şeye yaklaştım. En sonunda da yüz yüze geldim. Ya eski işime benzer bir iş yapıp, eski işimdeki çevremi kullanacaktım. Ya da o çok sevdiğim gözümün bebeği işimin yavaş yavaş yok olmasını seyredecektim.

İki hafta boğuştum, kavgalar ettim kendimle. Yenilgi gibi gelmişti bana bu yapacağım. Kürkçü dükkanına dönen tilki gibi hissettim kendimi. Sonra işimi düşündüm. Daha yapılabilecek bir çok şey varken, hatalarımla yerden yere vurduğum işimi. Dedim ki kendi kendime:

-İnsan sevdiği, kaybetmeyi göze alamadığı, yok olmasına kıyamadığı şeyler için fedakarlıklar yapabilmeli. Bu yenilgi değil, daha da güzel bir hayata yapılan yolculuktur.

Sonra beni o hayal ettiğim küçük, mütevazi ama güzel dünyama götürecek yolculuğun hazırlıklarını yapmaya başladım. Ve dün yolculuğuma başladım. Biraz uzun sürecek, biraz zorlu geçecek ama beni mutlaka istediğim, hayal ettiğim yere götürecek…

28 Haziran 2010 Pazartesi

YALNIZCA SENİ SEVDİM


Kimi sevmeyi sever ya,
Kimi de sevilebilme ihtimalini,
Ben yalnızca seni sevdim.
Hesap kitap yapmadan,
Sana dair beklentim olmadan...

YAĞMUR


Öyle bir yağmur yağsa ki,
Beni ben olmaktan çıkarıp da,
Bambaşka biri yapan,
Hatalarımı günahlarımı,
Söküp benden alsa.

27 Haziran 2010 Pazar

AYNAYA BAKINCA...


Eskiden aynada yalnızca kendimi görürdüm. Şimdi ne zaman baksam hayatımı görüyorum. Hatalarımla, günahlarımla yerle bir ettiğim hayatımı. Anı yaşamak varken, yaşadığım anın tadını çıkarmak varken, yaşayamadıklarımla zehir ettiğim hayatımı.

Dönüp bir bakıyorum da geriye, mutsuzluğu alışkanlık, hüznü kardeş edinmişim ben. Elimdekileri yaşamadan bitirip, bir kenara bırakmış, yaşayamadıklarımın yasını tutmuşum. Bilememişim kıymetini yalnızlığımın. Sevememişim kendimi.

Oysa yapılacak ne çok şey varmış kendi başıma. Alınacak ne çok tat varmış canına yandığımın dünyasında. Hepsi elimde, hepsi avucumun içindeymiş. Yaşamak varken, tadını çıkarmak varken, ellerimle dökmüş, ellerimle saçmışım hepsini.

Şimdi ne mi yapıyorum? Yine yas tutuyorum. Ama bu sefer yaşayamadıklarımın değil de, yaşamak varken bir kenara bıraktıklarımın...

ELMA TERAPİSİ


Size bugüne kadar "Elmayı nasıl bilirsiniz?" diye bir soru soruldu mu? Muhtemelen sorulmamıştır. Peki siz kendinize bu soruyu sordunuz mu?

Bence elma dünyanın en ciddiye alınması gereken meyvasıdır. Neden derseniz;hepimizin bu dünyadaki macerası elmayla başlamıştır.

Olayı kısaca hatırlayacak olursak; Allah'ın yasaklaması, şeytanın aldatmacası ve Hz. Havva'nın elmayı ıssırmasıyla başladı tüm bu macera.

İnsanlığın başlangıçtan itibaren başına gelen iyi ya da kötü ne varsa müsebbibidir bu elma denen meyva.Dolayısıyla sizin de, benim de...

Bu yüzden yeni bir terapi yöntemi buldum. İlk önce bir elmayı elime alıyorum. Daha sonra başıma gelen tüm kötü şeylerin muhasebesini yapmak yerine ona şöyle sesleniyorum:

- Ey dünyanın trafik ışığı kılıkı tek meyvası! Şimdi cenette huzur içinde yaşamak varken, senin yüzünden buradayım ve binbir türlü problem ve belayla uğraşıyorum. Sen daha rengine bile karar veremeyecek kadar karaktersiz, tadını ayarlayamacak kadar dengesiz, şeytana alet olacak kadar şerefsizsin!

Ve cevap vermesine fırsat bırakmadan afiyetle ıssırıklıyorum. Ondan sonra üzerime nasıl bir rahatlama çöküyor, vücudum nasıl gevşiyor anlatamam. Az biraz karında şişlik oluyor, o kadarcığı da kadı kızında misali.

Size de tavsiye ederim. Boş verin içe dönmeleri, kendinle hesaplaşmaları. Bulun bir elma, yükleyin ihaleyi sonra verin ıssırığı. Kesinlikle faydasını göreceksiniz.

selam

Selam. Sonunda ben de blog dünyasına balıklama bir atlayış yaptım. Bakalım neler çıkacak bu maceradan hayata ve bana dair. Elimde bir kesekağıdı dolusu çekirdek, heyecanla bekliyorum.